Pandeminin ortaya çıkışından birkaç ay sonra uzmanlar, eve kapanmaların toplumsal etkilerini tartışmaya başladı. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 2019 yılı verilerine göre her yıl 800.000 kişi intihar ediyor.
İntihar girişiminde bulunanların sayısı ise yirmi kat daha fazla. Bu veriler, pandemi süreci öncesinde yapılan araştırmalara dayanıyor. Bilim insanları, virüsün yayılmasıyla birlikte sosyal yaşamdan izole edilmenin yaratacağı ruhsal tahribatın intihar vakalarında artışa neden olabileceğine dair uyarılar da yaptı.
DSÖ’nün 2016 yılındaki araştırmalara dayanan ve 2019’da yayımlanan raporunda intiharların % 79’unun “düşük ve orta gelirli ülkeler”de meydana geldiği belirtiliyor. Dünya Bankası ise yaptığı açıklamada korona virüs pandemisinin 1.6 milyon insanın yoksulluk sınırının altına düşmesine neden olabileceğini ifade ediyor. Ülke refahına bağlı olarak oranlarda farklılıklar olsa da, istatistiklere göre genel olarak erkekler daha fazla intihar ediyor. Raporda yaşa göre kategorize edilen intihar vakalarında 15 ile 29 yaş arasındaki gençlerde intihar sayısının yüksek olduğu hatta ölüm sebeplerinde ikinci sırada durduğu ortaya çıkıyor.
Virüsün yayılmasını engellemek için alınan önlemlerden sonra toplumda izolasyon stresi, işten çıkarılma derdi, sağlık kaygıları, sevdiklerini kaybetme korkusu gibi birçok anksiyete nedenleri ortaya çıktı. Psikologlar, kapanma sürecinin intiharlarda artışa sebep olabileceğini, ancak artışın pandemi sürecinin sonlanmasının ardından nüksedeceğini tahmin ediyorlar.
Türkiye’de intihar vakaları…
Dünyayı sarsan pandeminin psikolojik etkileri uluslararası kamuoyunda tartışmalara neden olurken Türkiye’de pandemi süreci öncesinde 2018 yılından itibaren intihar girişimleri ve vakalarında artış olduğu belirlenmiş durumda. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2015 ile 2019 yılları arasında yaptığı araştırmalar doğrultusunda ulaşılan sonuçlara göre, iş ve geçim sıkıntılarının intiharlarda artışa neden olduğu ortaya çıkıyor. Verilerde intihar sebebi bilinmeyen vakaların sayısının da yüksek olmasından dolayı kesin sonuçlara varma konusunda bir soru işareti olduğu söylenebilir.
Sosyal medyanın birçok sorunu daha görünür kılması, intihar olaylarının da perde arkasında yaşanan hikâyeleriyle birlikte yayılmasına vesile olduğu bir çağda yaşıyoruz. Özellikle geçtiğimiz son iki yılda hayatına son verenlerin ardında bıraktığı sosyal medya mesajları veya mektuplarıyla, intihar sorunu gündemde daha fazla yer aldı. Bir yandan intihara dair tartışmalar yürütülürken, diğer yandan akademisyenlerin yaptığı açıklamalar geçim derdi ile intihar arasındaki bağın yadsınamaz bir gerçek olduğunu gösterdi.
Türkiye’de pandemi ile birlikte yoksullaşan kesimin ikiye katlanmasını bekleyen uzmanlar, sayının 20 milyonu bulabileceğini söylüyorlar. Bu uyarı karşısında örneğin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, bir yoksulluk intiharından sonra “Açlıktan, sefaletten, fakirlikten intihar edildiği şeklinde bir açıklama yapıldı. Bu doğru değildir” diyerek gerçekleri boşa düşürmeye çalışmaktadır. Oysa bu ve benzeri açıklamaların basına yansıdığı saatlerde de yeni intihar olayları kamuoyunda gündeme oturmayı sürdürüyordu.
Devlet, büyüyen yoksulluk sorunu karşısında dalga geçer gibi açıklamalar yaptıkça sesi duyulmayanların çaresizlikleri de boyutlanıyor. Yaşamına son verme kararına rağmen hala sosyal medya hesapları üzerinden seslerini duyurmaya çalışan insanları başka nasıl açıklayabiliriz ki?
Üniversite öğrencisi Sibel Ünli’nün intihar etmeden önce paylaştığı “Bir liraya karnımı doyurabilir miyim? Yemekhane kartımda para kalmamış, sadece bir lira kırk kuruşum var. Gidecek yerim yok, yaşanmaya değer bir hayatım” mesajı yalnızca yoksulluğun acısını değil aynı zamanda çözüme dair çaresizliği de barındırıyor. Sibel Ünli, yemekhane zamlarına karşı eylemlerde yer almış ve iş bulmak için çabalamış genç bir kadındı. Hayattayken başaramadığını, ölümüyle yaratabileceğini düşündü ve yaşamına son verdi.
İstanbul Fatih’te yoksulluk ve borç içinde boğulan Yetişkin ailesinden 4 kardeşin siyanür içerek yaşamlarına son vermeleri de sessizce yapılmış değildi. İntihar etmeden önce kapının önüne “Dikkat siyanür var” notu bırakmaları dünyaya veda ederken seslerini duyurmanın bir yöntemi değil miydi? Maddi zorluklardan dolayı elektrik faturalarını dahi ödeyemeyen Yetişkin kardeşlerin intiharı, geçim zorluğunun yarattığı bunalımı uzun süre tartıştırdı.
“İş, aş…”
Samsun’da avucuna “iş, aş” yazdıktan sonra sokak ortasında kendini asan işsiz gencin intiharı, intiharın aslında politik olduğunu tüm çıplaklığıyla göstermişti. Ekonomik çöküşün pandemiyle birlikte derinleşmesi, işsizlik sorununun büyümesi ve yaşam şartlarının zorlaşması elbette birçok sonuç doğuracaktı ve intiharlar bu sonuçlardan bağımsız olamazdı. Bir yılda % 20 artış gösteren açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşamaya çalışanların sayısı giderek artarken baskı ve zorbalığın yükseldiği topraklarda umutsuzluğun yansıması intihar gibi şekillerde karşımıza çıkmaktadır.
Çocuklarını güvenli ortamlarda yetiştiremeyen, istikrarlı bir gelecek hazırlayamayan ailelerin çıkmazı, çocuklarını geride bırakıp intihar etmeleriyle sonuçlanabiliyor. İstanbul Zeytinburnu’nda yaşayan bir çiftin 1.5 yaşlarındaki çocuklarını yakınlarına bırakıp intihar etmesinin üzerinden henüz birkaç ay geçti. Bu intihar, her ne kadar sessiz gözükse de yoksulluğa bağlı ölümlerin ardından seslerinin duyulması ve geride bıraktıkları çocukları için bir şeylerin değişmesi çağrısını barındırıyor içinde.
“Bunca sorunu yaşamak bana mantıklı gelmiyor!”
Furkan Celep 18 yaşındaydı. İntihar etmeden önce sebeplerini açıklayan bir mektup yazdı ve sosyal medyadan paylaştı. Belki mektubunda direkt yoksulluktan dem vurmadı ama ardında bıraktığı bu sözler yaşam şartlarının onun geleceğe bakışını bariz bir şekilde gösteriyordu aslında: “Bir araba, bir ev veya herhangi bir şey uğuruna yıllarımı aylarımı harcamak istemiyorum. İş hayatı bana çok yorucu geliyor. Hem içten hem de dıştan yıpranıyorum. Bir şeyler uğruna bunca sorun yaşamak bana mantıklı gelmiyor.”
En temel yaşam koşullarını yaratmak için bile nice zorluklardan geçmek gerektiğini o da biliyordu. Geleceksizlik Furkan’ın yaşamına son vermesine neden oldu.
Geçtiğimiz süreçte, toplumsal zorluk ve travmaların somut yansımaları olan yoksulluk intiharları kısa aralıklarla yaşandı. Resmi veriler yoksullaşmanın artışını gösterirken, devlet ve onun medyası her intihar için ayrı bir hikaye uydurdu. Konuyla ilgili araştırma sonuçlarının üstü örtülmeye çalışılsa dahi intiharlar bir yandan çaresizliğin göstergesi, diğer yandan ölümleriyle etki bırakacaklarına inananların feryadı olarak karşımıza çıkmaktadır. (Devam edecek)