Belçika’da yaşamakta olduğumuz haftaya siyasette de, günlük yaşamda da kırmızının çeşitlemeleri vurdu damgasını…
Üç günden beri hava sıcaklığının gölgede bile 40’ı aşacağı tahminiyle büyük bir nükleer felaketle karşılaşılacakmış gibi radyosu, televizyonu, gazeteleriyle tüm Belçika medyasında sürekli kırmızı alarm verilmekte…
Özellikle bizim gibi 80’liklere özel öğütler…
Siyaset sahnesinde ise, Sosyalist Parti, seçim sonrası büyük çalımla dalgalandırdığı kızıl bayraklarını naftalinli izci üniformaları gibi katlayıp bir yerlere koyarak, federal hükümet ve bölge hükümeti kuruluşunda düne kadar “kesinlikle muhatap almam” dediği Frankofon liberalleriyle ve Flaman milliyetçileriyle koalisyon pazarlığına oturmaya hazırlanmakta…
Ama söz “kırmızı”dan açılmışken benim için daha da önemli olanı, Tayyip rejiminin bekçi köpekliğine soyunan SETA’nın “Avrupa’da PKK yapılanması” başlıklı 666 sayfalık raporunda INTERPOL tarafından arandığını söylediği Kürt liderler hakkındaki kırmızı bültenlerin aynı INTERPOL tarafından iptal edilmiş olması…
Köyleri ve kentleriyle tam 35 yılımın geçtiği Türkiye’de, Anadolu bozkırındaki çocukluk günlerimde, -30 derecede sokağa adım atar atmaz gözümüzde yaşımızı, burnumuzda sümüğümüzü, şerha şerha yarılan ellerimizde sızan kanı donduran karakışları da, Ankara’da, İzmir’de klimasız, vantilatörsüz, daha da önemlisi akar suyu dahi olmayan evlerde +45 derecede cehennem azabı çektiren uzun kızgın yaz günlerini de yaşadım.
Belçika’da bugün yaşanan telaşı, felaketten korunmak için yapılan uyarıları, verilen tavsiyeleri izledikçe, belleğim beni sürekli 70-80 yıl önce yasadığım günlere götürüyor, ardından Belçika da dahil Avrupa sömürgeci devletleri tarafından zamanında resmen “sömürge” olarak, şimdilerde çok uluslu şirketlerin ucuz hammadde ve işgücü kaynağı olarak sömürülen Afrika ve Asya ülkelerini düşünüyorum, o ülkelerin -30’larda ya da +45’lerde hiçbir koruyucu önlem olmaksızın çalıştırılan insanlarını…
Bittabi bu utanç verici süreçlerde iktidar ortağı olmuş ve hâlâ da öyle olmaya devam eden bazı sol partileri de… Örneğin Belçika Sosyalist Partisi…
Bu partinin tarihsel liderlerinden Paul-Henri Spaak’ı, Milliyet gazetesinin Ege Bölgesi temsilcisi iken, tam da 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden birkaç hafta önce, İzmir’de tanımış, röportaj yapmıştım. NATO üyesi devletlerin İstanbul’daki bir zirve toplantısına katılmış, bu arada İzmir’deki NATO karargahlarını ziyarete gelmişti.
Bırakın komünizm kelimesini, sosyalizm kelimesini telaffuz etmenin dahi riskli olduğu bir dönemde, solcu genç bir gazeteci olarak uluslararası planda önemli bir sosyalist politikacıyla görüşmek, demeç almak beni son derece heyecanlandırmış, ama konuşmasında kullandığı anti-komünist ve pro-emperyalist ifadeler beni kendime getirmişti.
Spaak’ın daha 2. Dünya Savaşı yıllarında sürgündeki direniş hükümetinin temsilcisi olarak Belçika sömürgesi Kongo’nun madenlerini, özellikle de ABD’nin 1945’de Hiroşima ve Nagazaki’de kullanacağı atom bombalarının yapımı için gerekli uranyum madenlerini Başkan Roosevelt’e peşkeş çektiğini o yıllarda henüz bilmiyordum. Bunları iki yıl sonraki ilk zorunlu sürgünüm sırasında Belçika’dan geçerken öğrenecektim.
Partizanlarının savaşta gösterdiği yiğitçe anti-faşist direnişten dolayı 1946’daki ilk seçimlerde Meclis’e 23 milletvekiliyle girmeyi başaran ve ilk koalisyon hükümetinde yer alan Belçika Komünist Partisi’nin Spaak liderliğindeki Belçika Sosyalist Partisi tarafından iktidar ortaklığından nasıl dışlandığını da…
Kongo’nun devrimci lideri ve ilk başbakanı Patrice Lumumba Belçika ve ABD gizli servislerinin komplosu sonucunda 17 Ocak 1961’de alçakça katledildiğinde Spaak NATO genel sekreteridir.
NATO’dan sonra Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun kuruluşunda, özellikle 90’lı yıllarda bu ikincisinin üye devletlere sosyal kazanımları yok eden liberal politikalar empoze etmesinde Belçika sosyalistleri hep ön planda rol oynamışlardı.
Örneğin partinin 20 yıldır başkanlığını yapan Elio Di Rupo daha 1994-95 yıllarında sağcı Luc Dehaene başbakanlığındaki hükümette ulaştırma ve kamu işletmelerinden sorumlu başbakan yardımcısı olarak görev almış, Sabena gibi dev kamu işletmelerini iflasa sürükleyen özelleştirmelerin uygulanmasında birinci derecede rol oynamıştı.
İki kez Valon Bölgesi başbakanlığı, üç yıl da federal hükümette başbakanlık yapan Di Rupo, Sosyalist Parti’nin son seçimlerde büyük oy kaybına uğramasının başlıca sorumlusu olduğu halde yapıştığı koltuğu bırakmaya bir türlü yanaşmıyor, bunun için de her türlü ödünü vermeye teşne görünüyor.
Belçika’da giderek derinleşen ekonomik kriz ve yoğunlaşan çevre sorunları, son seçimlerde Sosyalist Parti’ye hem federal mecliste, hem de Valonya ve Brüksel bölge meclislerinde oy ve milletvekili kaybettirdi. Buna karşılık radikal sol Belçika İşçi Partisi (PTB)’ye ve yeşillerin partisi ECOLOya, gerekirse Sosyalist Parti’nin başını çekeceği sol bir koalisyon hükümetinde yer alabilecek derecede güç kazandırdı.
Ancak, PTB’nin sol bir koalisyonda yer almak için ABD ve AB dayatmalı politikaların terk edilmesini şart koşması, kongrelerinde hâlâ kızıl bayrak dalgalandırıp yumruklar havada bozuk düzen enternasyonal söyleyerek emekçileri tavlamaya çalışan Sosyalist Parti tarafından derhal reddedildi.
Gerçek bir sosyalist örgüte dönüşmek yerine “yönetimci sosyalist” kalmayı tercih eden Sosyalist Parti, özellikle Kral Philippe’in 21 Temmuz ulusal bayramı mesajında “Uzun etmeyin, haydi anlaşın” diye kırmızı alarm vermesinden sonra 180 derece çark ederek düne kadar “kesinlikle muhatap almam” dediği Frankofon liberalleriyle ve Flaman milliyetçileriyle federal hükümet ve bölge hükümeti kurmaya hazırlanmakta…
Haftanın kırmızı fonlardaki bir başka önemli gelişmesi, başta da dediğim gibi, ünlü “kırmızı bülten”ler konusunda INTERPOL‘ün yaptığı sürpriz açıklama.
Geçen haftaki yazımda bahsettiğim SETA’nın “Avrupa’da PKK yapılanması” başlıklı 666 sayfalık raporunda özellikle üç ismin, PYD/YPG liderlerinden Müslim Şahin ile sürgündeki Kürt milletvekilleri Remzi Kartal ve Zübeyir Aydar’ın Interpol tarafından kırmızı bültenle arandığına sık sık vurgu yapılıyordu.
Üzerinden bir hafta geçmeden, aralarında bu üç Kürt liderinin de bulunduğu 144 kişi hakkında Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin talebi üzerine çıkartılan kırmızı bültenlerin uluslararası polisi örgütü INTERPOL tarafından ciddiye alınmayarak reddedildiği Adalet Bakanlığı tarafından açıklanmış bulunuyor.
Bakanlık açıklamasında ayrıca 352 şahıs hakkında kırmızı bülten çıkartılması talebinin de yine INTERPOL tarafından reddedilmiş olduğu belirtiliyor.
Haber memnuniyet verici, ama yurt dışındaki sürgünler ve muhalifler açısından genel bir rahatlama getirebilir mi?
Herşeyden önce bu kırmızı bülten neyin nesi, bilelim…
TC Devleti’nin Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü’nün resmi internet sitesinde bu konuda şu bilgi veriliyor:
“Kırmızı Bülten, bir ülkenin adli makamlarınca aranan hükümlü, şüpheli veya sanıkların ilgili ülkeye geri verilmesi amacıyla görüldüğü yerde yakalanması için İnterpol Genel Sekreterliği’nce çıkartılan, aranan şahısların açık kimliği ve isnat edilen suça ilişkin adli bilgiler, ilgililerin bulunduğu yer tespit edildiğinde alınması gereken tedbirler ile mevcutsa fotoğraf ve parmak izi fişlerini içeren bir bültendir.
“Difüzyon Mesajı ise kırmızı bülten çıkartılması zaman aldığından, bu aşamada herhangi bir gecikmeye yer verilmemesi amacıyla, kaçak şahısların yakalanması için, kırmızı bültene ilişkin kriterler çerçevesinde, ilgili ülke interpolü tarafından diğer ülke interpollerine çekilen dağıtımlı teleks yazılarıdır. “Uygulamada, kırmızı bülten veya difüzyon mesajına istinaden aranan şahsın ülkesinde bulunduğunu tespit eden devlet, gerekli gördüğü takdirde şahsın geçici olarak tutuklanmasını sağladıktan sonra, arayan devleti durumdan haberdar ederek geri verme talepnamesinin iletilmesini istemekte; bunun üzerine, arayan devlet tarafından şahsın bulunduğu devlete geri verme talepnamesi gönderilmektedir.”
INTERPOL bültenlerinin sadece Kırmızı Bülten veya Difüzyon Mesajı’ndan ibaret olmadığını CNN Türk 11 Aralık 2018’de açıklayarak diğer bültenler hakkında şu ek bilgileri vermişti:
Mavi Bülten
Şahısların kimliklerinin tespit edilmesi ve suç faaliyetlerine ilişkin yardımcı bilgilerin toplanması amacıyla düzenlenen bültendir.
Yeşil Bülten
Sabıkalı ve suç işlemeye eğilimli şahıslar hakkında uyarı ve istihbarat mahiyetli bilgilerin üye ülkelere iletilmesini amaçlayan bültendir.
Sarı Bülten
Özellikle çocuklar başta olmak üzere kayıp şahısların yerlerinin tespiti ile kimlikleri belirsiz olanlara kimliklerini ispat etmekte yardımcı olmak amacıyla düzenlenen bültendir.
Siyah Bülten
Buluntu cesetlerin kimliklerinin tespiti amacıyla düzenlenen bültendir.
Turuncu Bülten
Güvenliği tehdit eden gizli silah, bombalı paket ve diğer tehlikeli maddeler hakkında polis teşkilatlarını, kamu kuruluşlarını ve uluslararası teşkilatın bilgilendirici ve uyarıcı mahiyette düzenlenen bültendir.
Mor Bülten
Spesifik ve özel bir yöntemle suç işlendiğinde üye ülkeleri bilgilendirerek önleyici tedbirler almak ve aynı tür suçu işleyen suçlular arasında irtibat kurularak yakalanmalarını sağlamak amacıyla hazırlanır.
Eğer Tayyip ve adamlarının hoşuna gitmeyen biriyseniz, nasibinize bu bültenlerden hangisi düşer ya da düşmüştür?
Başınıza daha önce Remzi Kartal’ın, Zübeyir Aydar’ın, Doğan Akhanlı’nın, Bahar Kimyongür’ün başına gelenler gelmedikçe bilemezsiniz.
Kaldı ki bu rengarenk bültenler sadece INTERPOL’ünkülerle de sınırlı değil. Bir de yurt dışındaki muhaliflerin yanısıra yurt içinde de arananlar var ki, bunlar da İçişleri Bakanlığı’nın farklı renklerde bültenleriyle aranıyor… Yerleri tesbit edildiğinde ya hemen infaz ediliyor ya da yargılanmak üzere tutuklanıyorlar.
Yine CNN Türk’ün 2 Temmuz 2019 tarihli haberine göre, 2019’un ilk altı ayında “Kırsalda 59 bin 42, şehirde ise 13 bin 520 operasyon yapılmış, kırmızı 3, mavi 5, yeşil bir, turuncu 7, gri kategoriden 32 ve liste dışı sözde üst düzey 9 olmak üzere 57 teröristin de aralarında bulunduğu, 649 terörist etkisiz hale getirilmiştir. Bunlardan 154 ölü, 283 sağ, bir yaralı, 211 teslim şeklinde olmuştur. 6 aylık dönem içerisinde 29 bin 470 kişi gözaltına alınmış, bunlardan 5 bin 434’ü tutuklanmıştır.”
Özetle:
Eğer Tayyip diktasına karşı bilinçli bir vatandaş iseniz, ister Türkiye’de olun, ister sürgünde olun, milli piyangonun yılbaşı ikramiyesi çekilişleri gibi, şansınıza ne rast gelirse: kırmızı, mavi, yeşil, sarı, turuncu, gri…
Yukarıdaki haberde belirtildiği gibi, renklendirilmiş olmak da şart değil, kaderde varsa “liste dışı” olarak da etkisiz hale getirilmek her daim mümkün…
Şu sırada Brüksel’de hararet 37’yi buldu, 40’a yaklaşıyor.
80’lik biri olarak INTERPOL’ün ya da İçişleri Bakanı Soylu’nun rengarenk bültenlerini bir an için bir yana bırakıp Belçika meteorolojisinin kırmızı bültenine bir daha bakalım, tedbirde kusur etmeyelim…
Bir de Sosyalist Parti’nin sitesine… Bakalım tükürdüklerini yalayıp liberallerle ve Flaman milliyetçileriyle koltuk paylaşımı pazarlığına nasıl oturacaklar?
Ardından bunu herşeye rağmen gözünü karartıp yine de Sosyalist Parti’ye oy vermiş olanlara nasıl açıklayacaklar? (25 Temmuz 2019. Artı-gerçek)