Kadına yönelik şiddeti önlemeyi amaçlayan ve son dönemde bazı kesimler tarafından hedef gösterilerek yürürlükten kaldırılması amaçlanan İstanbul Sözleşmesi’nin ilişkin tartışmalar devam ediyor.
İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasına yönelik alınacak karara tepki gösteren 153 kadın edebiyatçı ortak bir metin yayınlayarak, yaşanan duruma tepki gösterdi.
“Her geçen gün şiddeti çoğaltan, ayrımcı, ötekileştirici bir yere doğru hızla evrildiğine tanıklık ediyoruz” denilen açıklamada, geride bıraktığımız dokuz sene boyunca İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan ülkelerden biri olmamıza rağmen uygulamadaki boşluklar ve kusurların, kadın cinayetlerinin bir salgına dönüşmesine neden olduğu kaydedildi.
İstanbul Sözleşmesi’nin herkes için güvence, yaşamdan yana taraf olduğuna dikkat çekilen açıklamada, “Toplumsal cinsiyet eşitliğinin toplumun bir yaşam pratiği haline gelebilmesi için 2011 yılında imzalanmış olan sözleşmenin söz konusu her durumda uygulanması gerekirken bugün sözleşmeden çekilmenin tartışılması kabul edilemez” denildi.
Kadın edebiyatçıların imzasıyla yayınlanan metnin tamamı şu şekilde:
“Bizler, yaşadığımız toplumda kullanılan dilin; her geçen gün şiddeti çoğaltan, ayrımcı, ötekileştirici bir yere doğru hızla evrildiğine tanıklık ediyoruz. Her geçen gün çoğalan taciz, tecavüz ve ölüm vakaları ile en temel ihtiyacımız olan şiddetsiz bir toplum ideali paramparça ediliyor. Böyle bir süreçte sessiz kalmamız mümkün değil!
“Geride bıraktığımız dokuz sene boyunca İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan ülkelerden biri olmamıza rağmen uygulamadaki boşluklar ve kusurlar, kadın cinayetlerinin bir salgına dönüşmesine neden oldu. Sözleşmenin tartışması devam ederken Anıt Sayaç’ta öldürülen kadınları temsil eden tuğlaların sayısı hızla artıyor ve ölüm duvarı yükselmeye devam ediyor. Çünkü kadınları katledenler, çocukları istismar edenler yasal olarak hak ettikleri cezayı almayacaklarına inanıyor. Toplumsal ve hukuki yaptırımın olmayışı ile istismara, tacize, tecavüze ve öldürmeye devam ediyor, yok etmeye doymuyorlar.
“Toplumsal cinsiyet eşitliğinin toplumun bir yaşam pratiği haline gelebilmesi için 2011 yılında imzalanmış olan sözleşmenin söz konusu her durumda uygulanması gerekirken, bugün sözleşmeden çekilmenin tartışılması kabul edilemez! Baskın erkekliğin ve erilliğin taarruzu altında yaşayamıyor, üretemiyor ve kendimiz olamıyoruz!
Oysa devletin yurttaşını önemsediğini, hiçbir şekilde ayrımcılık yapmaksızın, bütün toplumsal cinsiyet kimlikleri ve cinsel yönelimler dahil herkesin yaşam hakkını savunacağını göstermesi bakımından İstanbul Sözleşmesi tüm yurttaşlar adına bir güvencedir, yaşamdan yana taraf olmaktır.
“Bizler, yazarak var olmaya çalışan kadınlar, Gülten Akın’ın ‘Yanlış mı belledim, insan sorumluluktur’ dizesini omuzlayarak İstanbul Sözleşmesi’nin ivedilikle uygulanması için sorumluluk ve yetki sahiplerini sözleşmeye taraf olmaya davet ediyoruz.”