GüncelMakaleler

ANALİZ | Ermeni Halkının Direniş Tarihinden Bir Kesit; Zeytun!

"8 Nisan 1915 Van İsyanı’ndan önce ilk kafile Zeytun Ermeni’si Konya ovasına doğru yola çıkarılır. Boşaltılan evlere, 20 Nisan’da Antep’ten getirilen Makedonya muhacirleri yerleştirilmeye başlanır"

Ermeni halkının acı ve mücadele dolu tarihi açısından Zeytun direnişi önemli bir yer tutar. Kahramanlık ve ölümün birarada sınandığı, destansı bir dönemi anımsatır. Osmanlı ve Cumhuriyet tarihini ele aldığımızda tarihin akışı hep kan ile ifade edilir.

Resmi tarih, kendi ırk ve milliyeti dahil olmak üzere bu tarihi katliam, sürgün, soykırım üzerinden inşa ettiğini gizlemez. Kürtlere, Ermenilere, Çerkez ve Rumlara yaptıkları soykırımları, Cumhuriyet’in övünç unsuru yapanlar, bugün sınırlarını aşarak yeni soykırımlara açık destek vermektedirler.

Türklerin dışındaki tüm ulus ve azınlıkların potansiyel düşman olduğu perspektifi üzerine kurulu, kafatasçı zihniyetin geldiği nokta, çevresinde hiçbir ülke ile dostane ilişkinin kalmadığı gerçeğidir. Aynı coğrafyada yaşadıkları Kürtleri yok etme üzerine kurulu ideolojik saldırganlık, sonu alınamaz acıları yaşatmaktadır. Soykırımla yok ettikleri Ermenileri, mallarına-mülklerine çöktükleri, sayısız katliamlardan geçirdikleri Rumları hala düşman olarak görmeleri bu faşist ideolojinin yüz yıllık yansımasıdır.

1915’te Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenileri Deyr Zor çöllerine doğru ölüm yolculuğuna çıkaranlar, bugün aynı çöllerde Kürtleri katletmenin hesabını yapıyor.

İsyanlar ve hak alma mücadeleleri, her daim “kutsal devlete” yönelik tehlike olarak yazılmış, anlatılmıştır. Bu yüzdendir ki, demokrasi bilinci gelişmemiştir. Devletin ve Türklüğün kutsandığı bu ucube yaklaşımın, insan ve toplum profilinin çapı daraltılmıştır. Diğer ulus ve azınlıklarla birlikte yaşama, eşitlik ve kardeşlik ilkesi dumura uğratılmıştır. Bu yaklaşımı bugün sadece mevcut iktidar olarak algılamak da ciddi yanılgılara taşır. Bu ideolojik yaklaşım, temel devlet ideolojisidir. Kürtlere yaklaşım, Ermenilere yaklaşım, Müslüman olmayan halklara bakış açısı tamamen bu ideolojik şekillenmenin sonuçlarıdır.

 Zeytun direnişi

Zeytun Toros dağları içinde, Berit Dağı’nın güney eteklerinde Maraş sınırları içinde bir Ermeni kazasıdır.  Sarp coğrafi araziye sahip olmakla beraber çevresinde yetiştirilen zeytin ağaçlarından ismini aldığı söylenir. Tarihçi Ayşe Hür anlatımında “Maraş bölgesi, dolayısıyla Zeytun, 1515 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır. 1565 tarihli Maraş Tahrir defterinde şehir nüfusunun yüzde onunun Ermeni olduğu, bunlarında ağırlıklı olarak Zeytun nahiyesinde yaşadığı belirtilir. Buna göre Zeytun’da 148 Müslüman, 1.928 gayrimüslim yaşamaktadır” demektedir.

Müslüman-Türkmenlerin bile devletten hoşnut olmadığı bir düzende, Ermenilerin itaatkâr olması beklenemezdi. Zeytun’un aynı zamanda direnişçi yönü vardır. Bazı tarihi aktarımlarına göre 1915 soykırımına kadar otuza yakın başkaldırı ve direniş olmuştur.

Yaşadıkları toprakları savunmada her zaman cüretkâr davranmışlardır. Bu direniş özellikleri ve kökenleri nedeniyle de Ermeni sosyalist hareketleri Taşnak ve Hınçak’ların örgütlenme alanını oluşturmuştur Zeytun.1830’da Mısırlı İbrahim Paşa, Kilikya’yı işgal ettiği sırada Osmanlı ordusunu geri püskürtmüşlerdir. Keza 1857 yılında demografik yapıyı değiştirmeye çalışan çok sayıda Çerkez ve Kafkasyalı muhacirin Elbistan’a getirilmesine karşı gösterdikleri isyan kayda geçmiştir.1860 ayaklanmasında ise sahip oldukları özerkliklerin ve özgürlüklerin ellerinden alınmak istenmesine karşı direniş örgütlemişlerdir.

Ardından 1862 yenilgisi ve trajedi geldi.

Osmanlı, 1877- 1878 yılları arasında Ruslarla yaptığı ve ağır yenilgiyle sonuçlanan savaşın ardından Ermenilere dönük soykırım çalışmalarına hız vermiştir. Zeytun Ermenileri aslında uzun süredir kendilerine yönelik bir katliam hazırlığının olduğunu tahmin ediyor ve ona göre de hazırlık yapmaya, tedbir almaya çalışıyorlardı. Bu hazırlık, İstanbul hükümetini rahatsız etmiş olacak ki, Zeytun Kaymakamı görevden alınmış ve yerine Ermeni düşmanlığı ile bilinen Avni Bey atanmıştır. Ekim ayı sonlarında İstanbul hükümetine, Ermeni köylerine ilerleyen Osmanlı askerlerine ateş açılmasını bahane ederek “Ermenilerin isyan ettiği ve Müslümanları katlettiği” haberi yayılır.

Ardından kapsamlı bir askeri saldırı başlatılır. Bunun üzerine Hınçak’ların öncülüğünde Zeytun direnişi başlatılır.

1895’in 24 Ekim’de başlayan ve 1896’nın Şubat ayına kadar süren direniş, oldukça kanlı geçer. Binlerce kayıp yaşanır. Bazı kaynaklara göre bu dört aylık sürede Ermeni direnişçilerinin kaybı altı bin civarıdır. Osmanlı ordusunun on üç bini asker olmakla beraber yirmi bin kayıp verdiği belirtilmektedir. Avrupa devletlerinin de araya girmesiyle görüşmeler başlar. Abdülhamid’in anlaşmaya yanaşmasıyla 11 Şubat 1896 tarihinde taraflar arasında bir barış anlaşması imzalanır.

Osmanlı Padişahı Abdülhamid, Zeytunlulara vergi muafiyeti tanımayı, yargıç dışında tüm devlet görevlilerinin ve adliye memurlarının Zeytun halkından olmasını kabul eder. Zeytun kasabasına Hıristiyan bir kaymakamın atanmasının sözü verilir. Bu anlaşmanın sonucunda direnişin öncülerinden Baron Agasi ve dört arkadaşı, 23 Mart 1896’da Fransa’nın Marsilya şehrine gitmek için gemi ile yola çıkar. Bu silahlı direniş aynı zamanda Adana Ermenilerini katliamdan bir süre kurtarmış olur. Bu örnek, öz savunma ve silahlı direnişin ne kadar önemli ve hayati olduğunu soykırım öncesi gözler önüne sermiştir. Bundan yeterince derslerin çıkarılamaması bu tarihi soykırımın sonuçlarını ciddi oranda etkilemiştir.

 Tehcirin ayak sesleri

Zeytun halkı, zengin bir sosyal hayata sahiptir. Kendisine has lehçesi, bayram kutlamaları, dini gelenekleri, zanaatkarlıkları, kiliselerinde muhafaza edilmiş asırlık birikimleri ve eğitim düzeyi gibi pek çok konuda ileri bir kültür taşımaktaydılar.

Bunlara tarih boyunca direnişçi ve başkaldırı kültürü de eklenince, 1915 Ermeni soykırımı öncesinde buranın ilk hedef seçilmesinin tesadüfi olmadığı anlaşılıyor. Şubat ayında 20- 25 gencin askere gitmek istememesi ile başlayan gerginlik sonrası gençler manastıra sığınırlar. Gençlere destek olmak için civar köylerden gelenlerle sayı 300 kişiyi bulur. Bu grubu teslim almaya altı bin asker ve iki dağ topu getirtilir. Eşit olmayan güç dengesinde 25 Mart 1915 günü silahlı direnişe geçen gençler ile ordu güçleri arasında tüm gün süren çatışmanın ardından 37 Ermeni genç öldürülür. Yüz kişi de yaralanır. Bu çatışmada Binbaşı Süleyman Bey ve yedi asker ölür. Geriye kalan gençler ise teslim alınır.

8 Nisan 1915 Van İsyanı’ndan önce ilk kafile Zeytun Ermeni’si Konya ovasına doğru yola çıkarılır. Boşaltılan evlere, 20 Nisan’da Antep’ten getirilen Makedonya muhacirleri yerleştirilmeye başlanır. Talat Paşa, Zeytunlulardan oluşan yeni kafilelerin Konya yerine Urfa ve Halep’e gönderilmesini ister. Böylece Ermenilerin bu uzun yolda katledilmelerinin önü açılacaktı. Ayşe Hür’ün ortaya koyduğu gibi “Genel Kurmay arşivlerinde bir belgeye göre 4 Mayıs 1915’ten itibaren Maraş’tan Halep yoluyla Suriye’nin Deyr Zor çöllerine gönderilen toplam 27.100 Ermeni’den 9.930’u Zeytunluydu.”

Böylece Osmanlı, Ermenilerden ve dolayısıyla Zeytunlardan kurtulmanın da yolunu bulmuş oldu. Ancak katliam ve tehcir de yetmeyecekti. Geriye kalan toplumsal ve kültürel tüm izlerin silinmesi gerekiyordu. Zeytun ismi kaldırılarak onlarca genci katleden Binbaşı Süleyman’ın ismi bu kazaya verildi. Zeytun artık Süleymanlı olarak anılacaktı. Tıpkı diğer Ermeni isimler gibi yok sayılacaktı. Tıpkı isimleri değiştirilen Kürt şehirleri, kasabaları, köyleri gibi. Van Özalp’ta 33 köylüyü kurşuna dizen 3. Ordu Komutanı Orgeneral Mustafa Muğlalı isminin de 89 yıl sonra aynı köyün jandarma taburuna verilmiş olması gibi.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu