GüncelMakaleler

YORUM | 23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerini geride bırakırken…

Kitlelerin ehveni-şer bir tercih yaptığı açıktır. AKP'nin 17 yıllık iktidarı açık faşist bir düzene evrilmiş ve kitleler üzerinde büyük bir baskıya ve şiddete dönüşmüştür.

31 Mart yerel seçimlerinde büyük bir hezimete uğrayan AKP-MHP ittifakı kaybettikleri İstanbul Büyükşehir Belediye seçimini zorla ve baskıyla yenileme kararı aldılar. Bu kararla YSK’nın AKP’nin denetiminde göstermelik bir kurum olduğunu herkes gördü.

YSK, seçim sandıklarında “devlet memuru olmayan görevliler” olduğunu gerekçe göstererek seçimin yenilenmesine karar verdi. Aynı YSK, 23 Haziran 2019’da yenilenen İstanbul belediye seçiminde, yeniden “devlet memuru olmayan” kişileri görevlendirerek herkesle dalga geçmiştir.

Kitleler yenilenen seçimde öne sürülen gerekçenin ne kadar sahte olduğunu, bunun AKP’nin bir dayatması olduğu bir kez daha görmüş oldu.

AKP, İstanbul gibi bir “mega şehri” kaybetmek istemedi. Bunun birçok nedeni var.

Birincisi; İstanbul Türkiye ekonomisinin can damarlarından biri olan şehirlerin başında geliyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin sahip olduğu ekonomik olanaklar AKP için bir rant teşkil ediyordu.

Belediye bünyesinde 5-6 bin kişinin çalışmadan maaş alması, AKP’ye bağlı vakıfların buradan beslenmesi, kentsel dönüşüm adı altında dönen milyarlarca paradan AKP’ye akan miktar AKP için büyük bir kayıp sayılmaktaydı.

İkincisi; yenilmez görünen AKP’nin İstanbul’u kaybetmesi sonun başlangıcı olması bakımından da politik bir yerde durmaktadır. Tüm bunlar bir araya geldiğinde AKP ne yapıp yapıp İstanbul Büyükşehir Belediyesini geri almak için uğraştı.

AKP, tek başına almaya gücünün yetmediği İstanbul Büyükşehir Belediye seçiminde MHP’yi de yanına alarak kurduğu “Cumhur İttifakı” ile İstanbul belediyesini geri alacağını sanıyordu. 31 Mart yerel seçimlerinde politik argüman olarak, seçim ‘taktiğini’ Kürt düşmanlığı üzerine kuran AKP ve MHP’nin ırkçı-şoven söylemleri kendi kemik kitlesinin ötesine geçmedi. AKP, başta Ankara, İstanbul, İzmir, Eskişehir gibi büyük şehirleri kaybetti.

AKP, yenilenen İstanbul seçimini alacağından emin bir şekilde, ‘taktik’ politikasını mağduriyet üzerinden geliştirerek oyların çalındığını söyleyip durdu. Hiç kimsenin (kendi kitlesi de dahil) inanmadığı bu gerekçenin tutmadığını AKP ilerleyen günlerde daha iyi gördü.

Binali Yıldırım’ın “böyle olmasını istemezdik” söylemlerine benzer cümleler ekleyen Erdoğan süreç içinde inandırıcılıklarını iyice yitirerek kaybedeceklerini biliyorlardı.

AKP, Abdullah Öcalan’ı devreye sokmayı planladı.

Erdoğan, bunu gördüğü için, 31 Mart yerel seçiminde Kürt düşmanlığı üzerine kurduğu ‘taktiğini’ 23 Haziran seçimlerinde değiştirerek, bu kez Kürtlere oynamaya başladı. Kürt oylarını almadan seçimi kazanmasının mümkün olmadığını bildiği için AKP, Abdullah Öcalan’ı devreye sokmayı planladı.

Leyla Güven’in Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için başlattığı açlık grevinin giderek kitleselleşmesi, nisan ve mayıs ayında cezaevlerinde toplam 30 kişilik bir  grubun açlık grevini ölüm orucuna çevirmesi ile kritik bir evreye dönüşen direniş 200. güne geldiğinde AKP’ye geri adım attırılmış ve Öcalan’la başlayan görüşmeleri AKP kendi lehine kullanmak için yeni manevralara girişti.

AKP, 2 Mayıs tarihi itibariyle tecrittin kaldırıldığını açıklamasıyla Kürt seçmene ilk mesajı vererek lehine olacak gelişmeye bir kapı araladığını sandı. Faşist Bahçeli bile bu süre içinde “Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasını” isteyecek kadar kıvrak davranarak Kürt seçmene mesaj verdiğini sandı. Bunlar tutmayınca bu sefer de seçime yaklaşık bir hafta kala, Öcalan’dan geldiği belirtilen bir mektup açıklandı.

HDP’nin art arda yaptığı açıklamalarla Kürt seçmenin oyunun gideceği yerin artık belli olmasından dolayı AKP, en azından Kürt seçmenin tarafsız kalmasını sağlamak için bu mektubun birçok televizyon kanalında özel oturumlar düzenlenerek gündeme getirilmesini sağlamış, bu mektup tahlil edilerek Kürtlere mesaj verilmek istendi.

23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye seçiminde kitleler AKP’ye bir kez daha dur demişlerdir.

AKP İstanbul’da sandığa gömülmüştür.

31 Mart yerel seçimlerinde kitlelerin kazandığı özgüven, 23 Haziran seçimlerinde bir kez daha gösterilmiştir. AKP, her seçim döneminde yenilmez olduğu algısı yaratarak İstanbul seçimini rahatlıkla kazanacağını sanmıştır.

Ancak 23 Haziran 2019 tarihinde yenilenen İstanbul belediye seçiminde bu böyle olmamış ve 31 Mart yerel seçiminde kitlelerin kazandığı özgüven, 23 Haziran seçimlerinde sandığa yansımış ve AKP İstanbul’da sandığa gömülmüştür.

İstanbul belediye seçimi içinde çelişkileri de barındıran bir süreç olarak da algılanmalıdır.

Kitlelerin ehveni-şer bir tercih yaptığı açıktır. AKP’nin 17 yıllık iktidarı açık faşist bir düzene evrilmiş ve kitleler üzerinde büyük bir baskıya ve şiddete dönüşmüştür.

Halk kitlelerinde “ne olursa olsun AKP artık gitmeli” düşüncesi ağır basmıştır. 24 Haziran cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde ilk mesajı AKP’ye veren halk kitleleri 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde bunu bir kez daha tekrarlayarak AKP için sonun başlangıcının fitilini ateşlemişlerdir.

Seçim meselesinde önemli bir noktada şu ki, İstanbul Büyükşehir Belediye seçimini kazanan bir kez daha HDP olmuştur. 31 Mart yerel seçimlerinde Ankara, İzmir ve İstanbul’da belirleyici olan Kürt seçmen 23 Haziran İstanbul seçiminde de bir kez daha seçime damgasını vurmuştur. Ekrem İmamoğlu’nun açık farkla oylarını 800 bin artırarak seçimi kazanmasında Kürtler belirleyici olmuştur.

Yelkenleri parçalama  görevi komünist ve devrimci olan öznelere aittir.

Seçimleri kazanan Ekrem İmamoğlu’na dair bir-iki kelam etmek gerekirse… İmamoğlu’nun İstanbul için ortaya koyduğu projelerin bu düzen içinde çözülmesi, İstanbul’un istenilen düzeyde yaşanır bir şehir olması, işsizliğe son verilmesi, rant düzenin son bulması, yeşil alanların çoğaltılmasının bu düzen içinde olması mümkün değildir.

Ülkemiz yarı-sömürgecilikten kurtulup, demokratik halk iktidarını kurmadığı müddetçe İstanbul ve ülkenin bir bütün olarak sorunları çözülemez.

Diğer yandan seçimleri kazanan CHP’nin her dönem üstlendiği toplumsal muhalefeti kendisine yedekleyerek sistem sınırlarına hapsetme misyonunu İmamoğlu’nun estirdiği rüzgar eşliğinde yelkenlerini doldurarak yapmaya çalıştığı aşikardır.

Ancak açık olan bir şey var ki, derinleşmesi beklenen ekonomik kriz, emperyalist ve yerli egemen klikler arası çelişkilerin artmasının halk kitlelerinde yarattığı öfke ve birikme haline bu yelkenler yeterli değildir.

Bu yelkenleri parçalama ve halkın haklı öfkesini bir bütün egemenlere yöneltme görevi komünist ve devrimci olan öznelere aittir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu