Yerel seçimlerin artçı sarsıntıları ülke gündeminin önemli bir yerini işgal ediyor. Nerede hangi usulsüzlük yapıldığından bazı seçilmişlerin haklarının çeşitli yollarla gaspedildiğine, seçimlerin iptaline kadar geniş bir skalada tartışma hayatımızın her alanına yansımış durumda. Seçim ve yansımaları yoğun olarak tartışılırken bir dizi önemli gündemde arka plana itiliyor.
Arka plana itilen/itilmeye çalışılan gündemlerden biri de her dönem olduğu gibi kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık pratikleri…
Kadına yönelik şiddetin, cinsel saldırının arttığı alanlardan biri de akademik alan. 2019 yılının başından bu yana çeşitli üniversitelerde kadına yönelik bir dizi şiddet örneği kadınların şiddet uygulayanları teşhir etmesi vesilesiyle gündeme geldi. Öğrenci, akademisyen yada üniversitenin herhangi bir alanında çalışan erkeklerin uyguladığı şiddet örneklerini oldukça sık görmeye başladık.
Ocak ayında Bilgi Üniversitesi’nde akademisyen olan Murat Paker danışanına yönelik cinsel saldırıdan 4 yıl 2 ay hapis cezası almıştı. Yine aynı dönemde Koç Üniversitesi’nde kampüs içinde bir kadın öğrenci erkek öğrencinin darp ve taciz saldırısına maruz kalmıştı. Kadın öğrenciler önemli bir teşhir çalışması yürütmüştü. Bu teşhir çalışması vesilesi ile tacizcinin daha önce de benzer pratiklerinin olduğu ortaya çıktı. Daha sonra şiddet uygulayan erkek üç ay okuldan uzaklaştırıldı. Bir başka örnek ise 9 Eylül Üniversitesi’nde yakın zamanda yaşandı. Üniversite öğrencisi kadınların sosyal medya üzerinden başlattıkları teşhir çalışması ile öğretim görevlisi olan İbrahim Kaya hakkında daha önce de benzer soruşturmalar açıldığı ortaya çıktı.
Kadın öğrencilerin yaptığı açıklamaların da ortaya koyduğu gibi bu örneklerin tamamında erkek egemen devlet tacizcileri, kadın düşmanlarını bütün olanaklarını kullanarak korumuş ve kadınları yıldırmaya, susturmaya çalışmış. Ancak kadınların ısrarları ile kamuoyu oluşturularak tacizcilere çeşitli yaptırımlar uygulanmıştır.
Şiddet sistematik ve sürekli hale getiriliyor
Son örnek ise Ankara Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan bir kadın düşmanının hastanesinde çalışan bir kadına dönük gerçekleştirdiği cinsel saldırganlık. Bu örnekte de erkek egemen akıl kadını susturmak, yıldırmak için ailesiyle, işiyle tehdit etti. Ancak yine başarılı olamadılar. Kadının ısrarı sonucu hukuki süreç başladı ve kadın düşmanı öğretim görevlisi tecavüz suçundan tutuklandı.
Bu saydığımız örnekler kamuoyuna yansıyan, teşhir olan örnekler. Yansımayan çok daha fazla örnek olduğu bizler açısından bilinmez değil.
Ankara Üniversitesi “Cinsel Taciz ve Saldırıya Karşı Destek Birimi” koordinatörü Gülriz Uygur, bu ve benzeri örnekler üzerine kendisi ile yapılan bir söyleşide (Bianet, Evrim Kepenek, 11 Nisan 2019) yılın başından bu yana en 50 başvuru aldıklarını aktarıyor. Sadece tek üniversite ile sınırlı bu veri bile meselenin basına yansımayan ksmının boyutu hakkında oldukça fikir veriyor.
Özellikle akademik alanda artan şiddetin nedenlerine dair alanın kendi gerçekliği kapsamında tartışma yürütmek gerekiyor. Akademik alanın temel özgünlüklerinden biri, bir dizi hiyerarşinin içi içe bulunması. Hem cinsiyet hem yaş hem de statü hiyerarşisi var. Erkek iktidarının çok güçlü olduğu bir alan. Dolayısıyla erkek egemenliğinin alandaki temsilcileri kadınların herhangi bir şikayetini çok kolay görmezden gelebiliyor. Bunun bir diğer yanı da erkeklerin ezici olduğu bu hiyerarşik zincirin kadınlara dönük baskılaması karşısında kadına dönük şiddete karşı ses çıkarmakta zorlaşabiliyor.
Yukarıda aktardığımız birkaç örnekte olduğu gibi kadınlar işleri, aileleri, ders notları vb üzerinden yoğun bir tehdite maruz kalıyor. Bu devamında mevcut şiddetin sistematik ve sürekli hale gelmesinin önünü açıyor.
Saldırılara akademik alana dönük tasfiyeden bakınca…
Son dönemde örneklerin bu denli artmasını AKP iktidarının akademik alana topyekun yaptığı operasyondan bağımsız değerlendiremeyiz. Yaptığımız değerlendirmeden çıkarılacak sonucun “AKP kadrolarının akademik alanda artmasına paralel kadınlara dönük şiddetin artması” olmadığını belirtmeliyiz. Bu denli tek yönlü bir değerlendirme sözünü ettiğimiz hiyerarşik zincirin kadınların üzerinde yarattığı baskı ve şiddeti görmezden gelmek anlamına geleceği açık. Ancak vurgulanması gereken nokta AKP’nin akademik alana yaptığı topyekun saldırı ile birlikte açığa çıkan tablonun her açıdan hesap verilebilirliği ortadan kaldırdığı, kadınlara dönük suçların pervasız biçimde sistematikleştiği, el birliği ile üstünün örtülmeye çalışıldığı gerçeği…
Bu duruma da zemin sunan esas mesele kadın akademisyen sayısının azalmasından, bu yönlü çalışmalar yapan, bu ve benzeri örneklerde öğrencileri veya kadınların beyanlarını esas alan bakış açısının akademik alandan silinmeye çalışılması çabasıdır. Yaşanılanlar bunun sonucudur.
AKP’nin temsil ettiği erkek egemen anlayışın kapsamlı politikalarına rağmen kadına yönelik şiddetin akademik alanda da sükunetle karşılanmadığı yukarıda verdiğimiz örneklerde görülüyor. Hiç bir çaba yada işbirliği kadınları sessizleştirmiyor. Bu örneklerin tamamında kadınların aldığı tutum sadece onlarla sınırlı kalmıyor. Bütün kadınlara cesaret veriyor ve motivasyon kaynağı oluyor. Kadınların büyüyen dayanışmasına birer halka olarak ekleniyor.