Yaşanan tüm süreç, tepesinde AKP’nin oturduğu bir suç şebekesinin faili olduğu bir dolandırıcılık örneğidir. Yasaların biçimsel olarak bunu yasaklaması, aynı kitlenin “para kurtarma” vaadi ile tekrar dolandırıldığı bir yapıda iş görmez bir hal almaktadır.
Çiftlikbank vurgunu, mükerrerlerini aratmayan bir dolandırıcılık örneği olarak, son günlerde ülke gündemini ziyadesi ile meşgul ediyor. Binlerce insandan toplanan ve hacmi 500 milyon TL’yi geçkin meblanın, gerçekleşen geri ödemelerin ardından, 120 milyon TL’lik bölümünü alarak “sırra kadem basan” şirket sahibi Mehmet Aydın’ın Bakanlıkça yapılan inceleme sürecinde şirket hisselerini satması, devamında ödeme sisteminin kapatılması ve son olarak Uruguay’a yerleşmesi ile patlayan dolandırıcılık olayı, tarihteki diğer örnekleri ile birlikte, Türkiye’de siyasal iktidarların dolandırıcılık çetelesi üzerine düşündürücü sorulara kapı aralıyor.
Bu anlamıyla Çiftlikbank meselesini tartışırken iki ana başlık çerçevesinde durum özetlenebilir. İlk olarak sistem, temelde bir ponzi düzenine dayanmakta ve mağdurları kendisine bu yöntemle çekmektedir. Yüksek kâr vaadiyle oluşan sistemde her katılımcıya yeni katılımcıların girdileri ile para ödemesi yapılmakta çember genişlediği oranda döngü sürmektedir. Bu yöntemle gelişen dolandırıcılık limitlere dayandığı zaman ise, tıkanma başlamakta ve mağdur üretmektedir.
Çiftlikbank da aynı yöntemle havuzu hızla doldurmuş ve yaptığı geri ödemelerle çemberi genişletmiştir. Ancak Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın da yaptığı incelemede görüleceği şekli ile toplanan para reel yatırıma dönüştürülmemiş, göstermelik düzeyde dönüştürülen yatırımlar da zarar etmiştir.
Günümüzde Network Marketing türevi pazarlama yöntemlerinde de görüleceği şekli ile piramit tipi satış şemalarında da olduğu şekli ile katılımcı temeline dayanan bu ve benzeri oluşumlar, son kertede küçük bir katılımcı grubuna kâr sunmakla birlikte toplamda ise binlerce insanın zararına çalışmaktadır.
Ayrıca bu tip sistemlerin denetimden uzak oluşu, kara para aklama aracı olarak kullanılması gibi fonksiyonları da bulunmaktadır.
Çiflikbank’ın yol kardeşi olarak devlet…
Burada karşımıza çıkan temel soru ve Çiftlikbank özgülünde tartışılması gereken esas konu da buradadır. Çiftlik Bank, başındaki çocuk sayılabilecek yaştaki bir kişi ile milyonlarca liralık bir vurgunu yaparken yalnız mıdır? Ya da ona bu koşulları sunan, bu toplumsal gerçekliği hazırlayan ve örtülü ya da aleni destekleyen realite nedir?
Tüm soruların cevabında ve tartışmaların merkezinde bu anlamda 15 yıllık iktidarı ile AKP durmaktadır. Mesele sadece bir denetimsizlik tartışmasının da ötesinde yola taşları döşeme ve koşulları üretme meselesidir.
Öncelikle Çiftlikbank eylem ve söylemi ile geçmiş tarihsel örneklerini aratmayan ve AKP’nin de siyasal mirasçılığını yaptığı liberal ekonomi politikalarının kapı araladığı bir oluşumdur.
Tarihte nasıl ki Turgut Özal’ın liberal ekonomi politikaları Banker Kastelli gibi, Banker Beko gibi yüksek faiz vaadiyle binlerce insanın parasını toplayarak batıranlara alan açtı ise AKP de bunu kendi kulvarında Jet Fadıl’ları, Yimpaş’ları ve Deniz Fener’lerini üreterek yapmaktadır.
Bu anlamıyla Çiftlikbank da öncüllerinin izinden yürümektedir. Kur’an okutarak açılan Yimpaş, nasıl milyonlarca parayı batırdı ise Çiftlikbank da aynı dualarla, aynı “yerli” ve “milli” laflarla açılmıştır. “Müslümanlara yardım” diye topladığı 400 milyon küsur euroyu yandaş şirketlere dağıtan ve gayrımenkul alımı için kullanan Deniz Feneri nasıl “dünyanın kıskandığı süper güç Türkiye” (!) için çalıştı ise Çiftlikbank da “Avrupa’nın en büyük tesisini kurmuş ve dünyanın kıskandığı işlere”(!) imza atarak “faiz lobisi”ni bozmuştur.
Aslında hikaye bilinen hikayedir. Gelgelelim toplumsal yapı ve ülke siyasal iklimi her geçen gün daha fazla bu ve benzeri girişimlere zemin sunmaktadır.
Bizzat faizi yasaklayan bir dine mensup olanların çoğunlukta olduğu bir toplumsal yapıda binlerce insan yüksek faiz için sanal çiftliklere para yatırıyorsa, aynı kitle ortalama 5-10 yılda bir böylesi başka bir vakanın ardına takılıyorsa burada bir şeylerin içinin boşaltıldığını açıkça görmek gerekmektedir.
Son 15 yılda semiren bir yeşil sermaye bandının azgın bir sömürü sisteminin tepesinde oturduğu ve siyasal kudretini diktatörce kullandığı bir yapıda, kitlelerin böylesi bir yönelime girmesi temelde bir yabancılaşma görüngüsü olmakla birlikte son kertede arkasında ciddi bir ekonomik yıkımın olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Dizginlenemeyen enflasyon, TL’nin yaşadığı değer kaybı, önlenemeyen cari açık gibi ekonomik gelişmeler yaşadığımız coğrafyada tüm yükünü emekçi yığınların üzerine bırakmaktadır. Milyonlarca emekçiye açlık sınırının altında sunulan asgari ücret sefaletin koşullarını perçinlerken, ezilen milyonların yaşamı günden güne dayanılmaz bir hale sürüklenmektedir.
Tüm bu koşullar toplandığında tam da Çiftlikbank gibi vurgunlara kapı aralamaktadır. Konu ile ilgili olarak yapılan bir röportajda mağdurlardan birisinin “peki dolandırıcılık olduğunu anlamadınız mı, neden girdiniz?” sorusuna verdiği “başka çaremiz olmadığı için, mecburiyetten girdik” cevabı durumu özetlemektedir.
Bir de işin daha gayrı meşru yollardan işleyen yönleri vardır. Şöyle ki, AKP’nin ekonomi karnesi tam da böylesi girişimlerle kurduğu kardeşliği gösterir niteliktedir. Birçok ülkede % 1-% 2 gibi düzeylerde oynayan kayıt dışı girdinin Türkiye ekonomik hacminde % 30’lar seviyesinde olması bile bu ve benzeri oluşumlarla ilişkilerini tartışmaya açmaktadır.
Zira bir dönemin milli kahramanı ve şimdinin milli düşmanı olan Rıza Zerrab’ın ülke borçlarını ben ödüyorum konuşmaları yaptığı dönemde işlettiği altın kaçakçılığı, gelen paranın ve alınan verginin hangi kaynaklardan geldiğini de gözler önüne sermekte, Çiftlikbank ve benzeri tüm dolandırıcılık örneklerinde akla gelmektedir.
Toparlarsak eğer, yaşanan tüm süreç, tepesinde AKP’nin oturduğu bir suç şebekesinin faili olduğu bir dolandırıcılık örneğidir. Yasaların biçimsel olarak bunu yasaklaması, aynı kitlenin “para kurtarma” vaadi ile tekrar dolandırıldığı bir yapıda iş görmez bir hal almaktadır. Devletin buradan işlettiği çıkar, bürokratları, belediye başkanları ve medyası ile sunduğu desteklerin de ötesinde bugün “FETÖ karşıtı”, “yerli ve milli” olduğunu söyleyen, “dünya 5’ten büyüktür” ve “dünya gelişmemizi istemiyor” diye konuşan ve açılışında Kur’an okutarak yapılan her dolandırıcının iş tutturacağı bir düzen işlemektedir. Kitlelerin bilincinin böylesi bir belirlenime ulaştığı sürecin kapısını açan ise AKP’dir.